15 Şubat 2014 Cumartesi

           Son günlerde fark ettim ki twitter da eski güzelliğini kaybetti. Liseye başlamadan önce çok rahattım ve istediğimi yazabiliyordum. Cevap veriyordum. Yani kim bakmış kim beğenmemiş hiç umrumda değildi. Ama liseye başladıktan sonra bir de baktım arkadaşlarımla birbirimizi takip ediyoruz. Ertesi gün tweeti soruyor falan. Takipçi yarıştırıyorlar. Birden siyasi şeyler yazmamaya başladım. Kendimi kısıtladım falan. Anlayacağınız Twitter bana zehir oldu.
           Hayır bir de güzel tweet atabilseler. Ergenlikten mütevellit hep bir laf sokma, aşağılama çabasındalar. Parmakla sayılabilecek kadar az güzel yazan insan var. Anasayfam bok gibi oldu. Napacağımı bilemiyorum. Yeni hesap açmak içimden de gelmiyor çünkü arkadaşlarım gibi olan insanlar çok fazla. Benim şöyle yeni bir site bulmam lazım. Kendi çapında, asosyal insanların takıldığı bir site biliyor musunuz?

8 Şubat 2014 Cumartesi

Pişkinlik

        Son 12 yıldır iktidarda olan AKP'nin muhteşem bir stratejisi var: pişkinlik. 17 Aralık olaylarını öyle bir yorumladılar ki yolsuzluğun arkasında AKP'den başka herkesin parmağı var sanırsınız. Cemaat çekememiş, Amerika düğmeye basmış, CHP destek vermiş... Youtube'dan acaba yandaş medya nasıl bakıyor diye bir video açtım. Söyledikleri şeye inanırsanız eğer AKP'nin anne sütü kadar temiz olduğuna inanırsınız. Yalnızca 17 Aralık olayında değil, AKP'yi zedeleyici her olayda aynısını yapmaya çalışıyorlar. Cidden bunlara inanan var mı?
          Birkaç sene önce Zülfü Livaneli'nin kitabında okuduğum Pascal'ın yazısını sizlerle de paylaşmak isterim.
        "Adil olanın peşinden gidilmesi olağandır. En güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır.Güçlü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır.Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın adil olması gerekir.
        Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti.
        Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı çıkardık."

18 Temmuz 2013 Perşembe

Türban

   Ülkemizin iktidar partisinin 10 yıldır çözmeye çalıştığı konudur türban. Kullananların özgürlüklerinin kısıtlanmaması vaatleriyle iktidar oldular. Türbanın kullanımı hem yaygınlaştı hem de artık daha özgür. Ancak hala kamu kurumlarına sokamadılar. Bu gerçekleşmemeli de.
   Türban sandığınız gibi yalnızca dini bir sembol değil. Hatta siyasi boyutu dini boyutundan daha ön planda. Cemaatler türbana şekil verdiler. Böylece birbirlerini her yerde tanıyabileceklerdi. Ayrıca türban çeşidi anneden kıza da geçiyordu. İşte bu nedenle Türban siyasidir. AİHM türban davasına bakmayı da bu yüzden reddetmiştir.

7 Ocak 2013 Pazartesi

         Size aradan bir yıl geçmesine rağmen hala güldüğüm bir şeyi anlatmak istiyorum. Bir gün annemle konuşurken ekranda Engin Altan Düzyatan belirdi annem de nasıl çırpınıyor adamın adını hatırlayacağım diye görmeniz lazım. Kadıncağız zaten ellisini geçmiş. Bir ara kendisinden şüpheleniyordu acaba alzeimer mıyım,  diye. En  sonunda buldu: ENGİN YATAN DÜZTABAN. bir de diyor ki benim bulduğum daha kafiyeli. İyi ki benim adımı kafiyeli koymamış.

15 Eylül 2012 Cumartesi

            Hani derler ya her güzel şeyde biraz hüzün vardır. Yalan aslında. Sadece biz üzülmeden yapamayız. Güzel bir şeyi elde etmek için çabalamak lazımdır ve başardığımızda ise düşündüğümüz tek şey bu yolda yaptıklarımız olur. Böylesine çabalamak bizi yormuştur. Biz de yorulduğumuz için üzülürüz, çabaladğımız için üzülürüz. Fedakarlık yaptığımızı düşünür, kaybettiğimize üzülürüz.Elde ettiğimiz şeyin güzelliğine kapılmayız hayır, gülümseriz ama buruktur.
            Bir anne düşünün oğlunun büyümüş iş sahibi olmuş evlenmiş olduğunu da. Bu anne çocuğuna baktığı zaman gördüğü şey gençliğinin yitişidir, oğlunun ilk grip olmasıdır, kabakulağı ne kadar ağır geçirişidir, eve düşüp gelmesi, karnesindeki ilk zayıfı, babasına karşı çıkması, geliniyle kavga edişidir. Peki böyle mi olmalıdır? Bu kadının çocuğuna baktığı zaman hatırlaması gereken şey ilk yürümesi, anne demesi, okumayı öğrendiği günkü sevinci üniversiteyi kazanması evlendiği gün yüzüne yansıyan mutluluk olmalıdır. Bu kadının hüzünlü olması kendi hatasıdır.
            Mutlu olmak bizim elimizdedir.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Dün tercihler başlamıştı. Dershaneye gidecektim ama LYS'liler de tercih yaptığı için rehberlik servisi yoğunmuş. Oraya giden bir arkadaşım söyledi. Açıkçası ne yapacağımı bilmiyorum.Eğer SBS'de bir soruyu daha yapaabilseydim istediğim her liseye gidebilirdim. Ama türkiye sıralamamı bu denli kötü olması beni gitmek istediğim liseden mahrum bırakıyor. Yine de o liseyi yazacağım gelmeyeceğini biliyorum ama hiç denememekten iyidir. Ümit bağlamıyorum yalnızca deneyeceğim. En yakın zamanda tercih yapmak için önce dershaneye sonra okla gideceğim bunan sonra yapmam gereken tek şey beklemek...